Konu ile ilgili Arabam.com Haberi;
Marka Yaratmak Değil Yaşatmak Zor!
28 Ocak 2011 10:30:00
Türk markalı otomobil, yüzde 100 yerli otomobil, ve diğerleri... Önce Sanayi Bakanı Nihat Ergün'ün "Anadol gibi marka yaratalım" çağrısı, ardından Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın "Hadi yapın şu işi!" teşvikiyle başlayıverdi tartışma.
Tartışma diyorum, çünkü bırakın Türk basınını, sektörün içindeki yöneticiler bile bunu hangi taraftan yorumlamak gerektiği konusunda fikir birliğine varabilmiş değil. "Acaba Sayın Başbakan Erdoğan yerlilik oranı yüzde 100'e ulaşacak bir modelin üretilmesi gerektiğini mi kastetti, yoksa tamamen Türk ismine ve teknolojisine sahip bir otomobilden mi bahsetti?"
Köşe yazıları, bir dolu haber, fikir beyanları derken Türkiye otomotiv gündemi, "çiçeği burnunda" yeni yılda bambaşka bir konuyla dolup taşıverdi. Devrim'in üretilememesi, (yanlış hatırlamıyorsam) 1983'te Anadol'un tarihe gömülmesi, Kuş Serisi'nin tedavülden kalkması gibi dönüm noktalarının ardından yıllar yılı içimizde "yara" olan bir konu yeniden alevleniverdi.
Öyle çok tartışma götürdü ki bu konu, bir o kadar daha götürür diye tahmin ediyorum. Ancak işin, gurur tarafı bir yana, öyle ulu orta tartışılacak, "desteksiz" savunulacak, bugünden yarına oluverecek, illa mutlu sonla bitecek bir şey olmadığını da maalesef biliyorum... Bildiğim bir konu daha var ki, o da Anadol'un ilk üretim tarihiyle bugün dünyanın beşinci büyük üreticisi haline gelen Koreli Hyundai'nin kuruluş tarihinin aynı oluşu. Anadol Aralık 1966'da üretilmeye başlandı, Hyundai ise 1967'de kuruldu...
DESTEK ÖNEMLİ İŞTE...
Aslında marka yaratma arzusu, dünya ölçeğinde bakıldığında pek çok ülkede gündeme gelen ve gelmeye de devam eden bir konu. Tayvan'da yakın bir zamanda üretimine başlanan "Luxgen", en son örneklerden biri.
İşi yüksek teknolojili elektronik olan ve otomotiv üreticilerine de çalışan firma, birden bire kendi markasını, dolayısıyla da ülkenin otomobil markasını yaratmaya soyundu. Önce bir minivan üretti, ardından da SUV tipinde bir model daha. Üstelik bunların elektrikli versiyonları da dahil... Başarılı olabilir mi? İşte onu zaman gösterecek. Zira kendi ülkesinde kaç adet satabilecek, yurt dışına ihracat yapabilecek mi, finansal açıdan nefesi yetecek mi gibi bir dolu soru geliyor insanın aklına...
Elbette bir marka yaratmak için tüm bu sorulara gerçekten yanıt bulunmuş olması gerekiyor. Nitekim Türkiye'de 1000 kişiye düşen otomobil sayısı Bulgaristan'dan bile düşükken, yılda bir milyon adet araç satışı hayal değilken, Türk otomotiv sektörü bugün ana ve yan sanayisiyle önemli oyunculardan biri haline gelmişken neden olmasın, değil mi? Maalesef o kadar basit değiel tabii. Üretilecek bir otomobil modelinin varlığını sürdürebilmesi yılda en az 150 bin adet satabilebilmesi gerektiği söyleniyor. Bir markanın yurt dışına açılabilmesi için yıllar gerektiğinden, söz konusu modelin sadece Türkiye'de 150 bin satması mümkün müdür? Pek öyle görünmüyor. Zira Türkiye'de 50'nin üzerinde marka ve her bir markanın en az üç ya da daha fazla modeli var. 1960'lar, 70'lerde olduğu gibi kapalı bir ekonomiye sahip olmadığımıza göre, bu rakam "mümkün" müdür, düşünmek gerekiyor.
Ayrıca bir markanın ve aracın yaratılabilmesi için gerekli yatırımın olduğu kadar, aracın satışının da desteklenmesi gerekiyor. Diyelim bu projeye yönelik devlet desteği verildi, peki bugüne kadar sürekli yatırım yapmış olan mevcut üreticiler bu konuda ne hisseder? Nitekim proje bazlı bir teşviğin, yararlı olup olmayacağını sektörün kendisi bile tartışmakta.
Kısacası, bir markayı ya da otomobili yaratmak bir şekilde mümkün olsa da, sürdürülebilirliği için daha fazla şey yapılması gerekiyor. Geçtiğimiz günlerde Toyota çatısı altındaki Daihatsu'nun aldığı kararı hatırlatmak isterim. Japon üretici, gerek Japon Yeni'nin dış pazarlarda rekabeti engelleyecek değerliliği gerekse de Avrupa çevre normlarını karşılayacak yeni motor ve araç geliştirmenin yüksek maliyetini neden göstererek Avrupa pazarlarından çekilme kararı aldığını açıkladı. Sonuçta bu denli köklü geçmişe ve sırtını dayadığı Toyota gibi bir dev üreticiye rağmen bunu yaptı...
BAŞKA ALTERNATİFLER OLAMAZ MI?
Bugün Türkiye'nin kendi markaları yok değil. Otomobilde olmasa da, ticari araçta var. Bu markalar yurt dışında satış teşkilatlarına ve hatırı sayılır pazar paylarına sahip. Bunları bir miktar daha desteklemek mümkün olamaz mı? Ya da New York'taki taksi ihalesi için hazırlanan ve araç geliştiren Karsan'ın desteklenmesine ne dersiniz?
Olmadı, Tayland'ın "Eco-Car" projesi gibi bir strateji belirler, kendi iç pazarınızın satışlarını artırıcı formulü yaratır, ardından da küresel otomotiv devlerini yatırım için peşinizden koşturabilirsiniz. Nitekim Tayland'ta böyle oldu ve pek çok üretici, Tayland'a "küçük ve ekonomik otomobil" modellerini üretmek için yatırım yaptı. Son olarak Mitsubishi, Cenevre'de tanıtacağı yeni Colt'u bu ülkede üretecek. Hem ucuza üretecek hem de öncelikle bu ülkede pazarlayacak.
Olmadı, (pek tercih edilecek bir durum değil ama) Suudi Arabistan gibi de yapılabilir. Suudiler, geçtiğimiz aylarda Koreli bir üreticiyle el sıkıştılar. İlk etapta 500 milyon dolar yatırımla harekete geçecek projeyle Suudi Arabistan'a özgü bir otomobil geliştirilip üretilmeye başlanacak. İlk etapta dört kapılı bir sedan düşünüyorlar. Belki bunu, bir SUV takip eder. Ancak yan sanayisi nerede kurulur, ne kadar başarılı olur, o da bilinmez... Parasal destekten kaçınılmayacağı kesin tabii.
Tabii, bir de "heves"le geçmişte yaratılmış markaları hatırlatıp, yazıyı bitirelim... Rusların Lada'sı, halen yeni ortaklıklarla belini doğrultmaya çalışıyor. Çeklerin Skoda'sı VW, Romen Dacia Renault sayesinde ikinci baharını yaşıyor. İran'ın Samand'ı güçlü iç pazar ve kapalı sayılabilecek ekonomi sayesinde yaşamını sürdürürken, Malezya'nın milli otomobil markası Proton ortaklıklar için fırsat kolluyor. Polonya'nın markası "FSO Polonez" mefta oldu. Volvo ve Saab birkaç kez el değiştirdi, İsveç hükümeti kurtarmaya bile yanaşmadı.
Bütün bunlar benim aklımdan geçenler tabii. Ve ben, marka yaratılmamasını savunan ya da buna karşı çıkan biri değilim. Sadece sektörü bunca yıldır izleyen biri olarak gerçekçi olmaya ve konuyu tüm boyutlarıyla değerlendirmeye çalışıyorum, hepsi bu.
Bununla birlikte bir şeylerin startı verildi ve bazı gelişmeler olacak elbette. Eminim ve biliyorum ki bunu gerek sektör temsilcileri gerekse de hükümet yetkilileri tekrar tekrar ele alıp, raporlar halinde tartışacaklar, enine boyuna düşünecekler. Geriye, sonucunda Türkiye açısından güzel şeyler çıkacağını ummaktan başka bir şey kalmıyor şu aşamada...
Yer imleri