Sayfa 21/21 İlkİlk ... 1718192021
408 sonuçtan 401 ile 408 arası

Konu: Söylemesi zor, yazması ise daha kolay..

  1. #401
    Gizem T.
    GaladrieL - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    18/03/2007
    Yaş
    42
    Mesajlar
    2.035
    Nereden
    Ankara
    Rengi
    Egzotik Kırmızı
    Edilen teşekkür: 332

    Standart

    İngilizce oluşu ukalalık gibi algılanmaz umarım, çünkü orijinal haline saygı duyuyorum fazlasıyla ve en süper çeviride bile gerçekte ifade ettiklerini yakalıyamıyorsunuz bazen..

    Her müzik severin arşivinde bulunmasını şiddetle tavsiye ettiğim bir parça..

    For old times' sake The Cure - To Wish Impossible Things;

    remember how it used to be
    when the sun would fill up the sky
    remember how we used to feel
    those days would never end


    remember how it used to be
    when the stars would fill the sky
    remember how we used to dream
    those s would never end


    it was the sweetness of your skin
    it was the hope of all we might have been
    that fills me the hope to wish
    impossible things

    but now the sun shines cold
    and all the sky is grey
    the stars are dimmed by clouds and tears
    and all i wish
    is gone away


    all i wish
    is gone away

    Bazen hayalini kurduklarınız başlarda ulaşılabilir olsa da bi bakıyorsunuz zamanla imkansız oluvermişler..Dolayısıyla kurduğunuz her hayalden sonra bir de dönüp elinizdekilere bakın ve şükretmeyi bilin..Ya onlar da olmasaydı???
    ..an extensive current of wind, rushing great velocity and violence..

  2. Bu mesaj için teşekkür edenler:


  3. #402
    yusuf şenol çetin
    Yalın - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    09/09/2007
    Yaş
    60
    Mesajlar
    1.445
    Nereden
    İstanbul
    Rengi
    Yok
    Edilen teşekkür: 737

    Standart

    yaşanmış bir gizemli hikaye

    Bir kadın evde tek başına yatıyormuş.O kadar çok hastaymış ki kalkıp telefona bile uzanamıyormuş, eşini aramak için.

    Doktor o sırada hastahaneden evine yeni dönmüş.Bir çay yapmış kendine ve balkondan yağan yağmuru seyrediyormuş.Sokakta koşan 6-7 yaşlarında ki ufak kıza takılmış gözü.Ufak kız apartmana girmiş ve doktorun kapısını çalmış.Doktor şaşkınlıkla kapıyı açmış, karşısında üstü yağan yağmurdan sırıl sıklam olmuş ufak bir kız çocuğu duruyormuş.Doktorun sormasına izin vermden ufak kız çocuğu hemen söze atılır ve " Doktor Bey, annem çok hasta ölmek üzere, hemen gitmemiz gerek" der. Tutar doktorun elinden ve eve götürür.

    Kapı çalar, kadın güçlükle yataktan kalkar ve kapıyı açar. Ufak kız ortadan kaybolmuştur. Doktor şaşırır, hasta kadına "Ben doktorum der. Ve içeri girip ilk muanesini yapar. Kadın doktoru eşi gönderdi sanır. Fakat şaşkındır, nasıl haberi olmuştu? Biraz konuşucak gücü bulunca doktora sorar: "Buraya nasıl geldiniz? der. Doktor olanları bir bir anlatır.Siyah kazaklı,kırmızı etekli ufak esmer bir kız beni getirdi, kızınızmış der. Kadın yorgun bedenini zorla yataktan kaldırır ve evet kızımdı der.

    Köşedeki sandığı açar ve kızının kıyafetlerini oradan çıkarır. Sırılsıklam olmuştur elbiseler. Ve kadın kazağa sarılıp koklayarak ağlamaya başlar. 2 sene önce ağır bir hastalıktan öldü kızım der. Hasta kadın, ıslak elbiselere sarıllır ve " Teşekkürler kızım " der....

  4. #403
    Ahmet Ünal ÇAM
    ahmetunalcam - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    13/02/2009
    Yaş
    56
    Mesajlar
    3
    Nereden
    Ankara
    Rengi
    Yok
    Edilen teşekkür: 9

    Standart Ahmet ünal ÇAM'dan rica

    Ahmet ünal ÇAM'dan rica

    Şiir- ve öykülerimi eklerken mutlaka
    Şair-Yazar : Ahmet Ünal ÇAM
    diye bilgi de ekleyiniz.


    Alıntı 1964mustang Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
    cebhede ezan sustu

    Çanakkale cephesinde savaş inanılmaz olaylarla devam ediyordu. İngilizler ve Fransızların başını çektiği itilaf devletleri, sömürgelerinden getirdiği Avustralya, Senagal, Hint askerleriyle beraber Türk askerlerine saldırıyor, siperlere bombalar yağdırıyordu. Özellikle denizden savaş gemilerinin top atışı desteği, bütün cesaretine rağmen Türk askerlerini çok zor durumda bırakıyordu.

    Türk komutanlar, sonunda öleceklerini, herhangi bir yardım gelmesinin mümkün olma dığını düşünüyordu. Bu düşüncelere rağmen bir adım geri atmak, bir adım geri çekilmek akıllarının ucundan bile geçmiyordu.

    Kan ve barut kokuları arasında savaş meydanına akşamın karanlığı çökerken, Yüzbaşı Tayyar, siperlerine çekilmiş, kimi fırsattan istifade uyumaya çalışan, kimi dertli dertli sıla türküsü söyleyen askerlerine baktı. Vedalaşmak üzere olduğu dostlarına son bakışları gibi bir hüzün gözlerindeydi.

    Bu gam ve hüzün dolu atmosferde yüzbaşı Tayyar, yanındaki üsteğmen Hakkı'yla durumu tartışıyordu;

    -Cephanemiz ne kadar dayanır?

    -Eğer düşman yaklaşmaz, sadece top atışına devam ederse, yarın da yeter komutanım.

    -Düşman, sinmiş siperine, denizden ateş açan gemilerinin bizi yok etmesini bekliyor. Göğüs göğüse, mücadeleye fazla yaklaşmıyor.

    -Evet komutanım, süngü savaşı şimdi işimize gelir ama süngü savaşında da İngilizler, Fransızlar ön cephede sömürgelerini kullanıyorlar.

    -Avustralyalılara mı?

    -Hayır komutanım, sadece Avustralyalıları değil.

    -Zenci Fransızları mı?

    -Komutanım, zenci Fransızlar sandıklarımızın bir kısmı Senegal'liler miş.

    Komutan şaşkınlıkla bakarken üsteğmen Hakkı devam etti;

    -Bunları esir aldığımız bir Hintli'den öğrendik.

    -Hintliden mi? Şu Kötü muamele yapmadığımız halde, öğleden sonra bir ağlama tutturdu, susturamadık, ağlayıp duruyor dediğiniz Hintli esir mi?

    -Evet komutanım

    Komutan güldü;

    -Sakın bizde Hintçe bilen biri olduğunu söyleme

    -Hayır komutanım. Hintli müslümanmış, Çerkeşli Hafız, Hintli�nin ağlarken Arapça bir şeyler söylediğini duymuş, o konuşmuş.

    -Maşallah şu bizim Hafız tekbir getirmeye ara verip tercümanlığa mı başladı? Çağır bakalım neler öğrenmiş.

    Erlerden Çerkeşli Hafızı bulup komutanın karşısına getirdiler;

    -Emredin komutanım

    -Anlat bakalım Hafız, neler öğrendin Hintli esirden.

    -Komutanım, kendisi müslümanmış. Bizi öğle namaz kılarken görünce ağlamaya başlamış.

    -İyi ya, müslümanlara esir düştü korkmaması gerektiğini söyleyip sustursaydın.

    -Esir düştüğü için ağlamıyor ki komutanım. İngilizler, İstanbul'daki müslümanlara Almanlar saldırıyor. Almanlara karşı savaşacağız diye kandırmışlar. Müslümanlara karşı savaştım, belki de öldürmüşümdür diye ağlıyor.

    -Hakkı, söyle askerlere de getirsinler bakalım Hintli esiri. Sen kal Hafız, söyle bakalım, düşmanlarımız ön saflarda hep müslümanları mı sürüyor, doru mu bu?

    -Evet komutanım, Hintli de söyledi, dün sabah da süngü çatışmamızda, önde ya zenciler vardı, ya da Hintliler.

    Komutan, üstteğmen Hakkı'ya döndü;

    -Cephanemizin azaldığını biliyorlar ki, dün sabahtan beri uzaktan taciz ateşiyle bize cephane harcatmaya çalışıyorlar.

    -Komutanım, eğer cephanemizin bitmek üzere olduğunu anlarlarsa yine piyade hücumuna kalkacaklardır. Bu gün askerlere mermilerde tasarruf yapmalarını söylediğimizden, top atışı ve makineli tüfeğimizi gün boyu kullanmadığımızdan cephanemiz tamamen bitti sanabilirler, yarın saldırma ihtimalleri çok yüksek.

    -Hımm, bu saldırı da askerlerimiz ne kadar dayanabilir?

    -Kurşunları paylaştırdık, keskin nişancılara fazla kurşun versek de çoğuna ya iki kurşun düştü ya da hiç.

    -Hiç mi !.... Kurşunu olmayan askerimiz mi var?

    -Var komutanım

    Hintli esiri getirmişlerdi, komutan Çerkeşli Hafıza seslendi;

    -Öncelikle, Sadece gözetim altında olduğunu, korkmaması gerektiğini söyle. Bizim esirlere kötü davranmadığımızı söyle.

    Hafız, komutanın söylediklerini çevirirken, Hintli atılıp yüzbaşının ellerine sarıldı;

    -Ne istiyor bu, inanmadı mı söylediklerimize.

    Hafız;

    -Müslümanlara karşı savaştığı için çok üzülüyormuş komutanım. Beni vurun, diyor.

    -Sustur şunu, ağlamasın artık. Olan oldu, yardım etmek istiyorsa sorularımıza cevap versin. Düşmanın asker durumunu, silahlarının, cephanesinin durumunu ne kadar biliyor, bize onu söylesin.

    Yüzbaşı, esiri sorgulama sonunda uygun bir çözüm bulamamıştı. Normal şartlarda erleri daha fazla telef etmemek için geri çekilmeliydi ama bu askerlerin görevi gemilerden kıyıya çıkacak düşmanı engellemekti. Geri çekilirlerse, karaya çıkacak düşman karada hızla ilerleyebilecekti, durdurmak çok daha zor olacaktı. Biliyordu ki, son asker de şehit olana kadar bir adım geri atmamalı, son askerin son mermisine kadar düşmanı oyalamalıydılar.

    Yüzbaşı'yı uyku tutmamış, muhtemelen son geceleri olan bu gecede sabaha kadar bir çadırda dolanmış, bir siperlerdeki askerlerinin yanına gitmişti. Nöbetçi olmayan askerlerin çoğu uyuyordu. Siperde büzülmüş yatan daha gencecik Tokat'lı Ali'nin üstüne paltosunu bıraktı. Arkadaşlarına uyandırmayın diye işaret edip çadırına döndü.

    Askerlerinin yüzü gözünden gitmiyor, sanki çoktan ölmüşler gibi içi yanıyordu.

    Kendisi gibi üzgün bir edayla bir o yana bir bu yana dolanan üsteğmen hakkı'ya baktı;

    -Düşman cephesine baktın mı?

    -Baktım komutanım.

    -Hareketliliği görmüşündür.

    -Evet komutanım, çok sayıda fenerle koşuşturuyorlar.

    -Piyade saldırısına hazırlanıyorlar. Allah'tan ümit kesilmez ama.

    -Bizim ümidimiz inşallah ya şehit ya gazi olmaktı komutanım. Allah şu ana kadar gazi olmayı nasip etmedi ama şehitlik yakın, hakkınızı helal ediniz komutanım.

    -Helal olsun Hakkı, helal olsun. Hazırlan, askerimize moral vermek için önde savaşalım.

    Dışarı çıktılar, yüzbaşı;

    -Tan ağarınca saldıracaklardır, askerleri uyandırın, gafil avlanmasınlar.

    O esnada Hafız'ın sesi duyuldu, eğitim aldığı belli olan sesiyle saba makamında, kulakları geçip kalplere vuran bir ezan okuyordu.

    Yüzbaşı, ezan okuyan Hafızın yanına vardı, huşu ile ezanın bitmesini bekledi. Ezan bitince namaza gitmeden komutanının karşısına geçti;

    -Emredin komutanım.

    -Oldu mu Hafız bu ezan?

    Hafız telaşlandı;

    -Yanlış mı okudum komutanım.

    -Hayır yanlış okumadın ama bütün müslümanlar duydu mu?

    Hafız sağına soluna baktı, siperdekiler de dahil tüm arkadaşlarının duyduğuna emindi. Komutan onun arkadaşlarına bakışına güldü;

    -Onları demiyorum be Hafız, Hintli'yi duymadın mı? Karşıda da müslümanlar varmış.

    Hafız ne yapacağını bilmez şaşkın beklerken, komutan içinde artan bir ümitle sesini yükseltti;

    -Koş hafız, ne kadar sesi güzel askerimiz varsa topla, koş. Hintli'yi de unutma, abdest alıp gelsinler.

    Hafız koşarak arkadaşlarını toplar, Hintli esir de gelmişti. Komutanın emriyle sıra sıra dizilirler ve gür sesleriyle sabah ezanını okumaya başlarlar.

    Ezan devam ederken yüzbaşı ve üsteğmen dürbünle düşman cephesini incelemek için siperlerin olduğu kısma giderler. Yüzbaşı düşmana baktığında sevinçle üstteğmene sarılır; Senegallilerle Hintliler toplanmış bağrışıyorlar, herhalde müslümanlara karşı savaştırıldıklarını anladılar.

    Onların bu sevinci devam ederken, gemilerden top atışı başlar. Atışlardan biri sonunda ezan okuyan askerlerin ortasına düşer. Ezan sesi kesildiğinde yüzbaşı ve üsteğmen askerlerinin yanına koştular.

    Komutanından gelen sesin ezan olduğunu, müslümanların ortak çağrısı olduğunu öğrenen İngiliz topçu 5-6 atış sonunda ezan okuyanları vurmayı başarmanın sevinciyle naralar atıyordu; Ezan sustu, Türk cephesinde ezan sustu.

    Kıyıda isyan eden müslüman askerlerine bakan komutan öfkeyle söylendi; Ezanı susturmakta geç kaldık. Müslüman askerler çok fazla, ortalık daha fazla karışmadan hemen gitmeliyiz. Çabuk, kıyıdaki askerlerin hepsini toparlayın gemilere çekiliyoruz.

    İtilaf kuvvetleri güçleri, sömürge askerlerini de alarak alel acele gemilere bindiler, onlar uzaklaşırken yeniden ezan sesi gelmeye başlamıştı.

    Yüzbaşı Tayyar, yerdeki şehit arkadaşlarının üzüntüsüne rağmen, toz duman arasından doğrulup ezana devam eden askerlerine baktı. Hafız'ın sesini duyamayınca bakındı, Hintli esirle yanyana şehit olduğunu fark etti. Yüzbaşı, Bu sabah şehit olurum diye abdest almıştı, yürüdü, Hafız'la Hintli'nin naaşları arasına dikildi. Gözyaşlarını tutamamasına rağmen yüz ifadesindeki metanetle dimdik durdu, askerlerine katılıp ezan okumaya başladı
    alıntı

  5. Bu mesaj için teşekkür edenler:


  6. #404
    Mehmet Özcan
    Basın-Yayın Sorumlusu femoli - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    31/01/2007
    Yaş
    44
    Mesajlar
    18.861
    Nereden
    Ankara
    Rengi
    Beyaz
    Plaka
    YMS
    Edilen teşekkür: 7336

    Standart

    Alıntı ahmetunalcam Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
    Ahmet ünal ÇAM'dan rica

    Şiir- ve öykülerimi eklerken mutlaka
    Şair-Yazar : Ahmet Ünal ÇAM
    diye bilgi de ekleyiniz.

    Sayın Ahmet Ünal Çam çok güzel bir konuya değindiniz bu sebepten dolayı sizi kutlerım ve başarılarınızın devamını dilerim ..


    Sevgili abimiz yusuf şenol bu konulara duyarlıdır . Bundan sonra daha fazla özen göstereceğinden eminim ...

  7. #405
    Ahmet Ünal ÇAM
    ahmetunalcam - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    13/02/2009
    Yaş
    56
    Mesajlar
    3
    Nereden
    Ankara
    Rengi
    Yok
    Edilen teşekkür: 9

    Standart

    Alıntı femoli Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
    Sayın Ahmet Ünal Çam çok güzel bir konuya değindiniz bu sebepten dolayı sizi kutlerım ve başarılarınızın devamını dilerim ..


    Sevgili abimiz yusuf şenol bu konulara duyarlıdır . Bundan sonra daha fazla özen göstereceğinden eminim ...

    İlginiz ve hassasiyetiniz için teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum.

  8. Bu mesaj için teşekkür edenler:


  9. #406
    yusuf şenol çetin
    Yalın - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    09/09/2007
    Yaş
    60
    Mesajlar
    1.445
    Nereden
    İstanbul
    Rengi
    Yok
    Edilen teşekkür: 737

    Standart

    Umut ve Yener
    Solgun yüzü her geçen gün biraz daha soluyor, sanki hayat omuzlarina her geçen gün biraz daha yükleniyordu.Yasamdan bikmisti, gözleri yilgin bakiyordu. Isil isil olmasi gereken o gözler sönük ve bitikti sanki...
    Umut her gün ölümü biraz daha yaklasmis olarak, daha 21 de ölümü ensesinde hissediyordu. Umut ölüyordu...
    Aldigi o kemoterapi denen illet onu daha ölmeden öldürüyordu.. Ilaç sonrasi çektigi aciyi bir tek o biliyordu.. Umut ölüyordu..
    Bir seferinde
    -Ölmek istemiyorum demisti doktoruna. -Basket takiminda idim, yeni bir klüpten transfer teklifi gelmisti, sonra gitar çaliyorum. Daha çalmasini ögrenmek istedigim çok parça var. Ben bir psikolog olacagim sonra. Bunlari 6 aya nasil sigdiririm söyler misiniz bana ?
    diye bagirdi. Umut, sitemi sadece kaderineydi koskoca doktor un gözleri doldu. Umut ölüyordu..
    Kendini çok kötü hissettigi bir gün ailesi onu gene apar topar hastaneye kaldirdi. Acil kan gerekiyordu. Aileden kimsenin kani uymadigi için, kan anonsla arandi.
    Yener o sirada hastanede yatan bir arkadasini ziyaret etmekte idi.
    -Bu kan benim kanimla ayni dedi arkadasina.
    Kan vermek için asagi kata kostu..
    -Kan verecegim dedi, anons için geldim..
    Yener ve Umut bu vesile ile tanistilar. O gün Yener kan verdigi hastayi ziyaret etmek istemisti.. Nereden bilecekti ki o gün tanisacagi bu kisinin hayatinin sonuna kadar onun en iyi dostu olacagini.
    -Geçmis olsun dedi Yener Umut'a..
    Umut
    -Bana kan vermissiniz. Sag olun, ama zahmet olmus, ugrasip durmayin!! Nasilsa ben yakinda ölüp gidecegim, ha bir gün önce, ha bir gün sonra ne fark eder degil mi ?
    Yüzünde ki açikça okunan hüznünü, umursamaz tavirlara birakmak istiyordu Umut. Ama pek basarili olamiyordu..
    Yener elinde ki gitari yatagin kenarina birakti. Umut o zaman gitari fark etti.. Demek gitar çaliyordu.. Umut'ta çaliyordu ama su illet hastaliga yakalandigi son 9 aydir, eline gitari almamisti.
    -Sen daha yasarken pes etmissin, dostum diye basladi söze Yener.
    -Bak hayat savas demektir. Kimi ekmek parasi için savasir, kimi bir parça toprak için, sen yasamak için savasmazsan, bu hastalik seni, sen ölmeden gömer,unutma !! diye bitirdi sözünü.
    Umut savasmaktan yorulmustu. Artik su ölüm gelse de alsaydi onu, herkesin ona aciyarak bakmasindan bikmisti. Aldigi ilaçlara bagimli yasamaktan nefret ediyordu. Hayattan buz gibi sogumustu. Sanki bos bir mezar bulsa orada ölümü bekleyecekti, o denli bitmisti.
    Yener bunlari düsündü.. Umut'u çok iyi anliyordu. Çünkü 2.5 yil önce kaybettigi kiz arkadasi, cani, kelebegi de ayni Umut gibi gözleri önünde daha ölmeden, ölüp gitmisti. Yener ona yardim edememisti, hem onsuz geçecek yillarini düsünüp kendine acimaktan buna vakit bulamamis, hem de Aysegül'de, kelebeginde tam olarak bu hisleri anlayamamisti.. Çünkü Aysegül ile Yener'in de bir parçasi ölüyordu.. Yener kelebegini kaybediyordu. Aysegül'üne yardim edememisti Yener, ama Umut'a edecekti.. O gün buna karar verdi.. Çünkü umudun gözlerinde ki o sönmüs o isik tanidikti.. Aysegül'ün kilerle ayniydi.
    -Bende gitar çaliyorum dedi Umut.. Ama artik pek zamanim olmuyor. Çünkü hayatim yatakta geçiyor.
    Yener gitarini aldi,
    -Simdi gidiyorum, annenlere söyle gitarini getirsinler. Yarin ugradigim da bir konser veririz ne dersin ?
    Umut gülümsedi.. Bu çocugu sevmeye mi baslamisti ne? Gitari ellerine aldilar. Yener öyle neseli parçalar çaliyordu ki, Umut'un yüzü uzun zamandir böyle gülmemisti. Ne tesadüftü ki ikisi de ayni yasta idi. Yener milli bir voleybolcu idi, Umut ise bir basketçi. Ikisi de gitar çaliyordu ama Umut ölüyordu. Bu düsünceyi bir türlü aklindan çikaramiyordu Umut. Gülümsemesi yüzünde dondu kaldi. Yener Umut'un yüzün de yeni yeni parlayan isigin yine sönüp gittigini fark etti.
    -Ne zaman çikiyorsun hastaneden diye sordu.
    -Yarin. Yazlik evimize gidecegiz.
    Sonra tekrar yüzünü gülümseme sardi.
    -Sende gelsene.
    Umutlarin evi denize bakan güzel bir villa idi. Kayaliklar arasinda ki ev kus bakisi tüm körfezi görüyordu..
    Yener
    -Hadi yüzmeye... Umut
    -Ama ben çok halsizim... Yener
    -Evde oturmaya devam edersen daha da halsizleseceksin.
    -Haklisin dedi Umut..
    Kayalara ulastiklarinda en yüksek kayanin uçunda durdu Yener.
    -Sence burasi kaç metredir? dedi.
    -Bence 3-4 metre var ve su sig.. dedi Umut.
    Yener
    -Ben buradan atlayacagim dedi.
    -Saçmalama, çok tehlikeli dedi Umut.
    Yener kayalarin uçuna gitti bir iki dakika durdu ve hiç tereddüt etmeden atladi.. Umut'un rengi atmisti kayanin uçuna kostu. Bir iki dakika soluk alamadi ve Yener'in su yüzüne çikip ona el salladigini görünce bulundugu yere çömeldi ve ellerini basinin arasina alip öylece kaldi..
    Yener kiyiya çikmis gülerek geliyordu. Umut'a yaklasti.. Nasil atlayisti diye sordu gülerek. Umut cevap vermedi yine:
    -Umut ??? dedi..
    Umut basini kaldirdi, agliyordu bagirmaya basladi..
    -Sen delirdin mi? ölebilirdin....
    Yener Umut'a bakti önce sonra elindeki havluyu yere atip üzerine, Umut'un yanina oturdu..
    Gördünüz mü? Umut bey, insanin gözlerinin önünde bir sevdiginin ölüme gitmesi ne kadar zormus ? Tamam, sen kendini düsünmüyorsun, peki anneni de mi de düsünmüyorsun? Dostun Yener'i de mi düsünmüyorsun? Varini yogunu sana harcamaya hazir babani da mi düsünmüyorsun ? Gördün mü sevdiginin eridigini görmek ne zormus? Sen ölmeden gömülmeyi, seçmissin ölümden korkma demiyorum ben de atlamadan önce bir iki saniye korktum ama korkunun ilaci üzerine gitmektir korkunun.. Savas bu korku ile üzerine git, daha savasa baslamadan yenilgiyi kabul ediyorsun? Üzülme bana bir sey olmazdi dedi...
    Yener saka ile ekledi
    -Yener ölümü bile yener.
    Sonra son derece ciddi söyle dedi
    -Ve Yener ile Umut bu hastaligi da yenecek... Söz veriyor musun ?
    Aglamayi kesmisti Umut, Yener in söylediklerini dikkatle dinliyordu.. Yener bugüne kadar hiç düsünmedigi bir seyi anlamasina yardim etmisti. Onu sevenlerde çok aci çekiyordu. Kendisi ve sevenleri için yasamaliydi.
    Yener ayaga kalkti, Umut'a elini uzatti... Kenetlenen bu eller bir illeti, kanseri yenecekti...
    O yil yapilan ilik nakli ile umut hayata döndü, ama asil Umut'un hayata dönüs gününü sadece Yener ve Umut biliyordu sicak bir yaz gününde kayalarin üzerinde Umut tekrar dogmustu.
    Umut ve Yener dostlugu her yil çig gibi büyüyerek gelisti.. Ta ki geçen sene Yener bir trafik kazasinda son nefesini verene dek.. 43 yasinda ki Umut, onsuzluga alismanin ne zor oldugunu bilerek, ama sevdikleri için hayatin acilarina katlanarak bir yili doldurmustu. Yazlik evlerinin balkonunda yillar önce hayata yeniden dogdugu kayalara bakti.. Ve seslendi
    Yener!!!
    Küçük çocuk kosarak geldi
    -Evet, baba
    -Gitar çalmayi ögrenmek istiyorsun, degil mi ?
    Çocuk sevinçle bagirdi
    -Eveeeeeeeeet
    -Kos o zaman, yatagimin bas ucunda asili olan Yener amcanin gitarini getir, o gitar bu günden sonra senin gitarin olacak dedi..
    Gerçek bir dostla kanser bile yenilebilir...
    Gerçek bir dostunuz var ise hayata her an yeniden dogabilirsiniz..
    alıntı

  10. Bu mesajı için 2 kişi Yalın'ye teşekkür etti:


  11. #407
    Selim Demirtaş
    Rote Baron ms777 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    08/06/2008
    Yaş
    37
    Mesajlar
    282
    Rengi
    Yok
    Edilen teşekkür: 104

    Standart

    Buruya bir kaç birşeyde ben yazayım güzel bir konu olmuş;


    HAYAT

    Kitaplar, sayfalar hepsi
    Hayat hikayeleriyle yüklü
    Manalar manaların içinde yitik
    Aklımda kalan bir şiir
    Hayattan geriye
    Gördüklerimden yaşadıklarımdan
    Bende bir mananın kayıtsız
    Kalemiyim
    Nerde yaşadığını bilmeyen
    Kime yazdığını bilmeyen
    Bir kalem
    Herkez gibi benim bir
    Dünyam yok
    Şiirlerin içinde
    Bazen kaybeden
    Bazen kıskanılan
    Bazen neşeli
    Her zaman yanlız
    Bir savaçının dünyası
    Yaşadığım kime ait olduğunu bilmediğim
    Yaşamın değeri olmadığı
    Her şeyin gurur ve onur
    Üzerine kurulduğu
    Savaşın dünyası

  12. #408
    Eren GÖNCÜOĞLU
    gezenti Er-NnN - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    18/12/2006
    Yaş
    37
    Mesajlar
    2.590
    Nereden
    Ankara
    Rengi
    Yok
    Edilen teşekkür: 522

    Standart

    bu konuyu bi canlandırmak lazım...

    Satılık Rüyalar



    İki yıl önce, tuşlar üzerinde ürkek parmaklar gezdire*rek yazarlık serüvenine başlarken, eşimden dinlediğim bir masalı anlatmıştım bu sayfada...

    Uzak bir ülkede yaşayan yoksul bir kızı anlatıyordu ma*sal...

    Kızcağızın yemek yemeye parası yokmuş ama, birbirin*den renkli, hazinelerce bereketli düşleri varmış... Günlerden bir gün, hayal tacirleri dört bir yana ilanlar asıp, düşlerini sa*tacak olanlara servet vaadetmeye başlamışlar.

    Günlerce düşünmüş küçük kız: Bir yanda açlık*tan yorgun düşen dizleri, öte yanda ruhunu yıllardır besleyen düşleri...

    Açlığı ağır basmış. Götürüp satmış düşlerini; anlatmış birer birer...

    O gece korkunç bir karanlıkta uyanmış. Düşsüz gecelerin ürper*tici ıssızlığında salınmış ruhu...

    Sabah erkenden koşup, düş*lerini geri istemiş hayal tacirle*rinden... Ama nafile.

    "Artık düşlerin yok" demiş hayal tacirleri... "Onları sattık ve yeni sahipleri çoktan gerçekleştir*diler bile..."


    * * *

    Amacım, uğruna ömürler ada*nan sloganları olmadık reklamlara yamayanlara, dünün temiz düşlerin*den bugün kirli paralar kazananlara değinmekti. En iyi ecilerin rek*lam cıngılı yaptığı, en iyi ressamla*rın otel duvarı boyadığı, en yete*nekli yönetmenlerin uyduruk klipler çektiği ülkede karnını doyurmak uğruna ide*allerini, düşlerini hayal tacirlerine satanlar, nasıl ra*hat uyuyabileceklerdi?

    Ya biz, bu satılık düşler diyarında nasıl ayakta kalacak*tık? Rüyalarımızı da sattıktan sonra neye tutunacaktık?

    Küçük bir kız masalını yazdıktan iki yıl sonra, geçenlerde Gündüz Vassaf’ ın "Cennetin Dibi" adlı nefis kitabının içinde "Satılık Rüyalar" başlığı altında anlatılanları okuyunca göz*lerime inanamadım.

    Amerikan gazetelerinde çıkan bir haberi aktarıyordu Vassaf... Californialı bir çift Konya'nın köylerinde dolaşır*ken gözaltına alınmışlar ve polise, Michigan Üniversitesi'nde hazırladıkları doktora tezi için malzeme topladıklarını söylemişlerdi.

    Topladıkları "malzeme"; rüyalardı.

    Habere göre Michigan Üniversitesi, dünya çapında bir rüya arşivi kurmaya karar vermiş ve bu amaçla araştırmacıla*rını dünyanın değişik bölgelerine yollamıştı. Araştırmacılar, anlatılan rüya başına telif olarak 100 dolar ödüyorlardı. Ar*şivde şimdiye kadar 1 milyon civarında rüya birikmişti.

    Daha da ilginci üniversitenin "rüya arşivi projesi"nin finansörleriydi: Bu işe para yatıranlar arasında Microsoft, IBM, "Warner Brothers ve Disney, Sony, Benetton gibi dün*ya devleri vardı.

    'Koca Bill Gates bizim Konyalıların rü*yasını ne yapsın" demeyin...

    Gündüz Vassaf, Vietnam savaşı sırasında Vietnam köylerinde araş*tırma yapan Amerikalı arkeolog*ları örnek göstererek yanıtlıyor bu soruyu: "O akademisyenler, köylülerin destanlarını, efsane*vi kahramanlarını, uğur ve uğursuzluk simgelerini, mitolo*jik korkularını araştırıyorlardı. Toplanan bu verilerin sonradan Pentagon'da değerlendirildiğini ve Amerikan ordusunun özel tim*leri tarafından Vietnam operasyonlarında psikolojik savaş aracı olarak kullanıldığını öğrendik. Vietnamlı köylülerin moralini çökertmek için gece karanlığında helikopterlerle yapılan akınlarda semalardan mito*lojik tanrılar ve efsanevi yaratıklar köylülere sesleniyor, bu savaşın kendi*lerine uğursuzluk getireceğini, topraklarını bereketsiz bırakacağını telkin ediyordu."


    * * *


    Hazır olun, pek yakında Microsoft dünya rüyalar katalo*gunu piyasaya sürecek ve siz 100 dolar karşılığı sattığınız rü*yanızı, CD-Rom'da "gerçekleşmiş" olarak izleyeceksiniz. Walt Disney, kâbuslarınızdan korku filmleri çekecek. Benet*ton düşlerinizden kazaklar örecek.

    Belki sattığınız rüyadan doğan ürünü almaya paranız yetmeyecek, ama ne gam... Sizde daha ne rüyalar var değil mi?.

    Yatarsınız uykuya., sabaha "sermaye" hazır...

    Hayırdır inşallah!..

    Mutlu rüyalar!..

    Can DÜNDAR
    Konu OzzY tarafından (12/10/2009 Saat 06:03 ) değiştirilmiştir. Sebep: font kuralları

Sayfa 21/21 İlkİlk ... 1718192021

Benzer Konular

  1. Ruhsatta motor no yanlışlığı ve benzinli yerine dizel yazması sorunu
    erhanorhan01 tarafından Genel forumunda yazıldı.
    Cevaplar: 6
    Son Mesaj: 12/10/2011, 21:19
  2. Yaptığınız Yorumlara Daha Kolay Ulaşmak İçin Lütfen Okuyunuz!
    StrawBeeRy tarafından Serbest Kürsü forumunda yazıldı.
    Cevaplar: 9
    Son Mesaj: 25/07/2011, 11:25
  3. zeka testi (KOLAY GELSİN.):)
    akbiyik tarafından Serbest Kürsü forumunda yazıldı.
    Cevaplar: 12
    Son Mesaj: 18/03/2011, 14:57
  4. Kolay konularda zor sorular
    cann tarafından Geyik forumunda yazıldı.
    Cevaplar: 7
    Son Mesaj: 13/04/2010, 14:20

Yer imleri

Yer imleri

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •  


Forumdaki tüm yazışmalardan üyelerin kendisi sorumludur. Çıkabilecek herhangi bir hukuki durumda, forum yönetimi yetkili merciilerin talepleri doğrultusunda, ilgili üye/üyelerin tüm erişim bilgilerini/kayıtlarını vermekle yükümlüdür. Yeni üye olanlar, maillerine gönderilen onay maillerini onayladıktan sonra, admin onayıyla üye olabilmektedirler. O nedenle üye olurken profil bilgilerinin özenli, doğru ve eksiksiz şekilde girilmesi son derece önemlidir. Üyeler; forumda geçirdikleri zaman zarfında forum kurallarına uymak zorundadırlar. Kurallara aykırı davrandığı tespit edilen üyeler hakkında haber vermeksizin işlem yapma hakkı forum yönetimine aittir. Forum kurallarını okumak için tıklayınız. Unutmayınız; bu ortamdaki özgürlüğünüz, başkalarının özgürlüğüyle sınırlıdır.
Reklam vermek, bilgi & iletişim için: admin@grandepuntotr.com



# Fiat Türkiye Kullanıcı Forumları Network #

www.fiattr.com   |    www.puntotr.com   |    www.grandepuntotr.com   |    www.puntoevotr.com   |    www.bravotr.com   |    www.lineatr.com   |    www.500tr.com   |    www.ottimotr.com   |    www.aegeatr.com