İngilizce oluşu ukalalık gibi algılanmaz umarım, çünkü orijinal haline saygı duyuyorum fazlasıyla ve en süper çeviride bile gerçekte ifade ettiklerini yakalıyamıyorsunuz bazen..
Her müzik severin arşivinde bulunmasını şiddetle tavsiye ettiğim bir parça..
For old times' sake The Cure - To Wish Impossible Things;
remember how it used to be
when the sun would fill up the sky
remember how we used to feel
those days would never end
remember how it used to be
when the stars would fill the sky
remember how we used to dream
those s would never end
it was the sweetness of your skin
it was the hope of all we might have been
that fills me the hope to wish
impossible things
but now the sun shines cold
and all the sky is grey
the stars are dimmed by clouds and tears
and all i wish
is gone away
all i wish
is gone away
Bazen hayalini kurduklarınız başlarda ulaşılabilir olsa da bi bakıyorsunuz zamanla imkansız oluvermişler..Dolayısıyla kurduğunuz her hayalden sonra bir de dönüp elinizdekilere bakın ve şükretmeyi bilin..Ya onlar da olmasaydı???
..an extensive current of wind, rushing great velocity and violence..
yaşanmış bir gizemli hikaye
Bir kadın evde tek başına yatıyormuş.O kadar çok hastaymış ki kalkıp telefona bile uzanamıyormuş, eşini aramak için.
Doktor o sırada hastahaneden evine yeni dönmüş.Bir çay yapmış kendine ve balkondan yağan yağmuru seyrediyormuş.Sokakta koşan 6-7 yaşlarında ki ufak kıza takılmış gözü.Ufak kız apartmana girmiş ve doktorun kapısını çalmış.Doktor şaşkınlıkla kapıyı açmış, karşısında üstü yağan yağmurdan sırıl sıklam olmuş ufak bir kız çocuğu duruyormuş.Doktorun sormasına izin vermden ufak kız çocuğu hemen söze atılır ve " Doktor Bey, annem çok hasta ölmek üzere, hemen gitmemiz gerek" der. Tutar doktorun elinden ve eve götürür.
Kapı çalar, kadın güçlükle yataktan kalkar ve kapıyı açar. Ufak kız ortadan kaybolmuştur. Doktor şaşırır, hasta kadına "Ben doktorum der. Ve içeri girip ilk muanesini yapar. Kadın doktoru eşi gönderdi sanır. Fakat şaşkındır, nasıl haberi olmuştu? Biraz konuşucak gücü bulunca doktora sorar: "Buraya nasıl geldiniz? der. Doktor olanları bir bir anlatır.Siyah kazaklı,kırmızı etekli ufak esmer bir kız beni getirdi, kızınızmış der. Kadın yorgun bedenini zorla yataktan kaldırır ve evet kızımdı der.
Köşedeki sandığı açar ve kızının kıyafetlerini oradan çıkarır. Sırılsıklam olmuştur elbiseler. Ve kadın kazağa sarılıp koklayarak ağlamaya başlar. 2 sene önce ağır bir hastalıktan öldü kızım der. Hasta kadın, ıslak elbiselere sarıllır ve " Teşekkürler kızım " der....
Umut ve Yener
Solgun yüzü her geçen gün biraz daha soluyor, sanki hayat omuzlarina her geçen gün biraz daha yükleniyordu.Yasamdan bikmisti, gözleri yilgin bakiyordu. Isil isil olmasi gereken o gözler sönük ve bitikti sanki...
Umut her gün ölümü biraz daha yaklasmis olarak, daha 21 de ölümü ensesinde hissediyordu. Umut ölüyordu...
Aldigi o kemoterapi denen illet onu daha ölmeden öldürüyordu.. Ilaç sonrasi çektigi aciyi bir tek o biliyordu.. Umut ölüyordu..
Bir seferinde
-Ölmek istemiyorum demisti doktoruna. -Basket takiminda idim, yeni bir klüpten transfer teklifi gelmisti, sonra gitar çaliyorum. Daha çalmasini ögrenmek istedigim çok parça var. Ben bir psikolog olacagim sonra. Bunlari 6 aya nasil sigdiririm söyler misiniz bana ?
diye bagirdi. Umut, sitemi sadece kaderineydi koskoca doktor un gözleri doldu. Umut ölüyordu..
Kendini çok kötü hissettigi bir gün ailesi onu gene apar topar hastaneye kaldirdi. Acil kan gerekiyordu. Aileden kimsenin kani uymadigi için, kan anonsla arandi.
Yener o sirada hastanede yatan bir arkadasini ziyaret etmekte idi.
-Bu kan benim kanimla ayni dedi arkadasina.
Kan vermek için asagi kata kostu..
-Kan verecegim dedi, anons için geldim..
Yener ve Umut bu vesile ile tanistilar. O gün Yener kan verdigi hastayi ziyaret etmek istemisti.. Nereden bilecekti ki o gün tanisacagi bu kisinin hayatinin sonuna kadar onun en iyi dostu olacagini.
-Geçmis olsun dedi Yener Umut'a..
Umut
-Bana kan vermissiniz. Sag olun, ama zahmet olmus, ugrasip durmayin!! Nasilsa ben yakinda ölüp gidecegim, ha bir gün önce, ha bir gün sonra ne fark eder degil mi ?
Yüzünde ki açikça okunan hüznünü, umursamaz tavirlara birakmak istiyordu Umut. Ama pek basarili olamiyordu..
Yener elinde ki gitari yatagin kenarina birakti. Umut o zaman gitari fark etti.. Demek gitar çaliyordu.. Umut'ta çaliyordu ama su illet hastaliga yakalandigi son 9 aydir, eline gitari almamisti.
-Sen daha yasarken pes etmissin, dostum diye basladi söze Yener.
-Bak hayat savas demektir. Kimi ekmek parasi için savasir, kimi bir parça toprak için, sen yasamak için savasmazsan, bu hastalik seni, sen ölmeden gömer,unutma !! diye bitirdi sözünü.
Umut savasmaktan yorulmustu. Artik su ölüm gelse de alsaydi onu, herkesin ona aciyarak bakmasindan bikmisti. Aldigi ilaçlara bagimli yasamaktan nefret ediyordu. Hayattan buz gibi sogumustu. Sanki bos bir mezar bulsa orada ölümü bekleyecekti, o denli bitmisti.
Yener bunlari düsündü.. Umut'u çok iyi anliyordu. Çünkü 2.5 yil önce kaybettigi kiz arkadasi, cani, kelebegi de ayni Umut gibi gözleri önünde daha ölmeden, ölüp gitmisti. Yener ona yardim edememisti, hem onsuz geçecek yillarini düsünüp kendine acimaktan buna vakit bulamamis, hem de Aysegül'de, kelebeginde tam olarak bu hisleri anlayamamisti.. Çünkü Aysegül ile Yener'in de bir parçasi ölüyordu.. Yener kelebegini kaybediyordu. Aysegül'üne yardim edememisti Yener, ama Umut'a edecekti.. O gün buna karar verdi.. Çünkü umudun gözlerinde ki o sönmüs o isik tanidikti.. Aysegül'ün kilerle ayniydi.
-Bende gitar çaliyorum dedi Umut.. Ama artik pek zamanim olmuyor. Çünkü hayatim yatakta geçiyor.
Yener gitarini aldi,
-Simdi gidiyorum, annenlere söyle gitarini getirsinler. Yarin ugradigim da bir konser veririz ne dersin ?
Umut gülümsedi.. Bu çocugu sevmeye mi baslamisti ne? Gitari ellerine aldilar. Yener öyle neseli parçalar çaliyordu ki, Umut'un yüzü uzun zamandir böyle gülmemisti. Ne tesadüftü ki ikisi de ayni yasta idi. Yener milli bir voleybolcu idi, Umut ise bir basketçi. Ikisi de gitar çaliyordu ama Umut ölüyordu. Bu düsünceyi bir türlü aklindan çikaramiyordu Umut. Gülümsemesi yüzünde dondu kaldi. Yener Umut'un yüzün de yeni yeni parlayan isigin yine sönüp gittigini fark etti.
-Ne zaman çikiyorsun hastaneden diye sordu.
-Yarin. Yazlik evimize gidecegiz.
Sonra tekrar yüzünü gülümseme sardi.
-Sende gelsene.
Umutlarin evi denize bakan güzel bir villa idi. Kayaliklar arasinda ki ev kus bakisi tüm körfezi görüyordu..
Yener
-Hadi yüzmeye... Umut
-Ama ben çok halsizim... Yener
-Evde oturmaya devam edersen daha da halsizleseceksin.
-Haklisin dedi Umut..
Kayalara ulastiklarinda en yüksek kayanin uçunda durdu Yener.
-Sence burasi kaç metredir? dedi.
-Bence 3-4 metre var ve su sig.. dedi Umut.
Yener
-Ben buradan atlayacagim dedi.
-Saçmalama, çok tehlikeli dedi Umut.
Yener kayalarin uçuna gitti bir iki dakika durdu ve hiç tereddüt etmeden atladi.. Umut'un rengi atmisti kayanin uçuna kostu. Bir iki dakika soluk alamadi ve Yener'in su yüzüne çikip ona el salladigini görünce bulundugu yere çömeldi ve ellerini basinin arasina alip öylece kaldi..
Yener kiyiya çikmis gülerek geliyordu. Umut'a yaklasti.. Nasil atlayisti diye sordu gülerek. Umut cevap vermedi yine:
-Umut ??? dedi..
Umut basini kaldirdi, agliyordu bagirmaya basladi..
-Sen delirdin mi? ölebilirdin....
Yener Umut'a bakti önce sonra elindeki havluyu yere atip üzerine, Umut'un yanina oturdu..
Gördünüz mü? Umut bey, insanin gözlerinin önünde bir sevdiginin ölüme gitmesi ne kadar zormus ? Tamam, sen kendini düsünmüyorsun, peki anneni de mi de düsünmüyorsun? Dostun Yener'i de mi düsünmüyorsun? Varini yogunu sana harcamaya hazir babani da mi düsünmüyorsun ? Gördün mü sevdiginin eridigini görmek ne zormus? Sen ölmeden gömülmeyi, seçmissin ölümden korkma demiyorum ben de atlamadan önce bir iki saniye korktum ama korkunun ilaci üzerine gitmektir korkunun.. Savas bu korku ile üzerine git, daha savasa baslamadan yenilgiyi kabul ediyorsun? Üzülme bana bir sey olmazdi dedi...
Yener saka ile ekledi
-Yener ölümü bile yener.
Sonra son derece ciddi söyle dedi
-Ve Yener ile Umut bu hastaligi da yenecek... Söz veriyor musun ?
Aglamayi kesmisti Umut, Yener in söylediklerini dikkatle dinliyordu.. Yener bugüne kadar hiç düsünmedigi bir seyi anlamasina yardim etmisti. Onu sevenlerde çok aci çekiyordu. Kendisi ve sevenleri için yasamaliydi.
Yener ayaga kalkti, Umut'a elini uzatti... Kenetlenen bu eller bir illeti, kanseri yenecekti...
O yil yapilan ilik nakli ile umut hayata döndü, ama asil Umut'un hayata dönüs gününü sadece Yener ve Umut biliyordu sicak bir yaz gününde kayalarin üzerinde Umut tekrar dogmustu.
Umut ve Yener dostlugu her yil çig gibi büyüyerek gelisti.. Ta ki geçen sene Yener bir trafik kazasinda son nefesini verene dek.. 43 yasinda ki Umut, onsuzluga alismanin ne zor oldugunu bilerek, ama sevdikleri için hayatin acilarina katlanarak bir yili doldurmustu. Yazlik evlerinin balkonunda yillar önce hayata yeniden dogdugu kayalara bakti.. Ve seslendi
Yener!!!
Küçük çocuk kosarak geldi
-Evet, baba
-Gitar çalmayi ögrenmek istiyorsun, degil mi ?
Çocuk sevinçle bagirdi
-Eveeeeeeeeet
-Kos o zaman, yatagimin bas ucunda asili olan Yener amcanin gitarini getir, o gitar bu günden sonra senin gitarin olacak dedi..
Gerçek bir dostla kanser bile yenilebilir...
Gerçek bir dostunuz var ise hayata her an yeniden dogabilirsiniz..
alıntı
Buruya bir kaç birşeyde ben yazayım güzel bir konu olmuş;
HAYAT
Kitaplar, sayfalar hepsi
Hayat hikayeleriyle yüklü
Manalar manaların içinde yitik
Aklımda kalan bir şiir
Hayattan geriye
Gördüklerimden yaşadıklarımdan
Bende bir mananın kayıtsız
Kalemiyim
Nerde yaşadığını bilmeyen
Kime yazdığını bilmeyen
Bir kalem
Herkez gibi benim bir
Dünyam yok
Şiirlerin içinde
Bazen kaybeden
Bazen kıskanılan
Bazen neşeli
Her zaman yanlız
Bir savaçının dünyası
Yaşadığım kime ait olduğunu bilmediğim
Yaşamın değeri olmadığı
Her şeyin gurur ve onur
Üzerine kurulduğu
Savaşın dünyası
bu konuyu bi canlandırmak lazım...
Satılık Rüyalar
İki yıl önce, tuşlar üzerinde ürkek parmaklar gezdire*rek yazarlık serüvenine başlarken, eşimden dinlediğim bir masalı anlatmıştım bu sayfada...
Uzak bir ülkede yaşayan yoksul bir kızı anlatıyordu ma*sal...
Kızcağızın yemek yemeye parası yokmuş ama, birbirin*den renkli, hazinelerce bereketli düşleri varmış... Günlerden bir gün, hayal tacirleri dört bir yana ilanlar asıp, düşlerini sa*tacak olanlara servet vaadetmeye başlamışlar.
Günlerce düşünmüş küçük kız: Bir yanda açlık*tan yorgun düşen dizleri, öte yanda ruhunu yıllardır besleyen düşleri...
Açlığı ağır basmış. Götürüp satmış düşlerini; anlatmış birer birer...
O gece korkunç bir karanlıkta uyanmış. Düşsüz gecelerin ürper*tici ıssızlığında salınmış ruhu...
Sabah erkenden koşup, düş*lerini geri istemiş hayal tacirle*rinden... Ama nafile.
"Artık düşlerin yok" demiş hayal tacirleri... "Onları sattık ve yeni sahipleri çoktan gerçekleştir*diler bile..."
* * *
Amacım, uğruna ömürler ada*nan sloganları olmadık reklamlara yamayanlara, dünün temiz düşlerin*den bugün kirli paralar kazananlara değinmekti. En iyi ecilerin rek*lam cıngılı yaptığı, en iyi ressamla*rın otel duvarı boyadığı, en yete*nekli yönetmenlerin uyduruk klipler çektiği ülkede karnını doyurmak uğruna ide*allerini, düşlerini hayal tacirlerine satanlar, nasıl ra*hat uyuyabileceklerdi?
Ya biz, bu satılık düşler diyarında nasıl ayakta kalacak*tık? Rüyalarımızı da sattıktan sonra neye tutunacaktık?
Küçük bir kız masalını yazdıktan iki yıl sonra, geçenlerde Gündüz Vassaf’ ın "Cennetin Dibi" adlı nefis kitabının içinde "Satılık Rüyalar" başlığı altında anlatılanları okuyunca göz*lerime inanamadım.
Amerikan gazetelerinde çıkan bir haberi aktarıyordu Vassaf... Californialı bir çift Konya'nın köylerinde dolaşır*ken gözaltına alınmışlar ve polise, Michigan Üniversitesi'nde hazırladıkları doktora tezi için malzeme topladıklarını söylemişlerdi.
Topladıkları "malzeme"; rüyalardı.
Habere göre Michigan Üniversitesi, dünya çapında bir rüya arşivi kurmaya karar vermiş ve bu amaçla araştırmacıla*rını dünyanın değişik bölgelerine yollamıştı. Araştırmacılar, anlatılan rüya başına telif olarak 100 dolar ödüyorlardı. Ar*şivde şimdiye kadar 1 milyon civarında rüya birikmişti.
Daha da ilginci üniversitenin "rüya arşivi projesi"nin finansörleriydi: Bu işe para yatıranlar arasında Microsoft, IBM, "Warner Brothers ve Disney, Sony, Benetton gibi dün*ya devleri vardı.
'Koca Bill Gates bizim Konyalıların rü*yasını ne yapsın" demeyin...
Gündüz Vassaf, Vietnam savaşı sırasında Vietnam köylerinde araş*tırma yapan Amerikalı arkeolog*ları örnek göstererek yanıtlıyor bu soruyu: "O akademisyenler, köylülerin destanlarını, efsane*vi kahramanlarını, uğur ve uğursuzluk simgelerini, mitolo*jik korkularını araştırıyorlardı. Toplanan bu verilerin sonradan Pentagon'da değerlendirildiğini ve Amerikan ordusunun özel tim*leri tarafından Vietnam operasyonlarında psikolojik savaş aracı olarak kullanıldığını öğrendik. Vietnamlı köylülerin moralini çökertmek için gece karanlığında helikopterlerle yapılan akınlarda semalardan mito*lojik tanrılar ve efsanevi yaratıklar köylülere sesleniyor, bu savaşın kendi*lerine uğursuzluk getireceğini, topraklarını bereketsiz bırakacağını telkin ediyordu."
* * *
Hazır olun, pek yakında Microsoft dünya rüyalar katalo*gunu piyasaya sürecek ve siz 100 dolar karşılığı sattığınız rü*yanızı, CD-Rom'da "gerçekleşmiş" olarak izleyeceksiniz. Walt Disney, kâbuslarınızdan korku filmleri çekecek. Benet*ton düşlerinizden kazaklar örecek.
Belki sattığınız rüyadan doğan ürünü almaya paranız yetmeyecek, ama ne gam... Sizde daha ne rüyalar var değil mi?.
Yatarsınız uykuya., sabaha "sermaye" hazır...
Hayırdır inşallah!..
Mutlu rüyalar!..
Can DÜNDAR
Konu OzzY tarafından (12/10/2009 Saat 06:03 ) değiştirilmiştir. Sebep: font kuralları
Forumdaki tüm yazışmalardan üyelerin kendisi sorumludur. Çıkabilecek herhangi bir hukuki durumda, forum yönetimi yetkili merciilerin talepleri doğrultusunda, ilgili üye/üyelerin tüm erişim bilgilerini/kayıtlarını vermekle yükümlüdür. Yeni üye olanlar, maillerine gönderilen onay maillerini onayladıktan sonra, admin onayıyla üye olabilmektedirler. O nedenle üye olurken profil bilgilerinin özenli, doğru ve eksiksiz şekilde girilmesi son derece önemlidir. Üyeler; forumda geçirdikleri zaman zarfında forum kurallarına uymak zorundadırlar. Kurallara aykırı davrandığı tespit edilen üyeler hakkında haber vermeksizin işlem yapma hakkı forum yönetimine aittir. Forum kurallarını okumak için tıklayınız. Unutmayınız; bu ortamdaki özgürlüğünüz, başkalarının özgürlüğüyle sınırlıdır.
# Fiat Türkiye Kullanıcı Forumları Network # |
Yer imleri