Ben hal şunu anlamıyorum. OSmanlı devletini arap yada pers ülklerine neden benzetir bizim insanımız? Halbuki osmanlı zamanında şeriaat bile yoktu bizde. Osmanlı teokrasi ile yönetilen çok uluslu devletti. ÖYle güzel kanunları vardı ki padişah bile karşı çıkamıyordu. Bunu en iyi nasıl anlarız? Padişahlarının çoğunun annesi yabancı idi. O yabancı kana rağmen neden padisahlar bile ülkesi için çalışmıştır. Tekrosi ise amerikada incelenmiş bugun hala ingiltere de osmanlı terokrasi yönetimi şeklini inceleyip uygulamaya çalışıyorlar. Şu an ingilterede kadılar var ve isteyenler bu şekilde yargılanabiliyor. Ayrıca eğe bulabilirseniz BBC nin müslümanlığın doğuyla ilgli 3 dvd lik belgeseli var. tamamen yabancıların bakışaçısıyla hazırlanmış. 3. dvd osmanlıyla ilgili. Ve orda güzel bir söz var. "bugunkü tıpta astronomide fizikte bir çok alandaki bilgileri öncüleri aslında onlar olmuştur. Onlar olmasaydı, batı rösenans yaşıyamazdı. " diyor.
Biz sadece şunu bilelim yeter, osmanlısıyla- Türkiyesiyle biz harika devlettik. Ama içimizde ki bu birlikteliği içte içe yıktılar. Önce etnik gruplaşma sonra siyasi gruplaşma sonra ırksal ve en sonundada din - modernlik olgusu üstünde çalıştılar. Tarihimizden utanan hala bazı şeylere körü köüne kabullenmiş bir billet yarattılar. Eskiden avrupa bize bakıp örnek alırken bizden teknoloji çalarken, şu an elin avrupalısı yapmış diyen millet haline getirdiler. "türk milleti değilmi iş te abi, yaparız biz" "türk milleti böyle abicim" gibi o yukardaki fotografın altındaki yazan yorum gibi türk milleti olarak utanmamız lazım gibi sözler söyleyen bir millet haline getirdiler bizi. Avrupa ayakta haceti giderirken biz onalra tuvaleti öğrettik su kullanmayı öğrettik. Bilimi öğrettik ahlakı öğrettik temiziliği öğrettik. tıp öğrettik, bunu asla unutmayın eski yeni hiç fak ettmez taa orta asyadan beri olan türklüğünüzle milletimizle gurur duyun.
Yukarda yazdıklarımla ilgili oabileceğini düşündüğüm bir yazıdır;
Fatih ve Rum mimar
Fatih Sultan Mehmet, yeni yaptıracağı caminin inşasında kullanılacak iki mermer sütunu Sinan Atik isimli Rum mimara teslim eder.
Mimar bu sütunları üçer arşın kesip kısaltır. Fatih de buna sinirlenerek mimarın elini kestirir. Mimar Sinan-ı Atik Padişah aleyhine dava açar.
Mimarın şikayetini Üsküdar kadısı Hızır Bey kabul eder ve davayı açar. Mahkemeye celbedilen büyük Padişah baş köşeye geçmek istediyse de davacı ile birlikte mahkeme huzurunda ayakta bekletilir. Yargılama sonunda, Padişah suçlu bulunur. Ceza olarak Mimara yapılan haksızlığın aynısının tatbik edilmesine, yani Padişahın elinin kesilmesine karar verilir.
Rum Mimar, mahkemenin verdiği bu büyük karar karşısında şaşkına döner ve davasından ferağat eder. Mimar kısası istemediği için Fatih, günde on altın tazminata mahkum olur ve hatta kısastan kurtulduğu için, bu tazminatı kendiliğinden 20 altına çıkarır.Böylece Padişahn eli kesilmekten kurtulur.
Evliya Çalebi'nin aktardığına göre, mahkemenin kararaından sonra Fatih, çıkardığı demir sopayı Kadı'ya göstererek; "Eğer sen Allah'ın hükmünü uygulamayıp, elimi kesmeye beni mahkum etmeseydin bununla senin başını paramparça ederdim." der. Kadı Hızır Bey Çalebi de sakladığı kamayı çıkarararak cevap verir : "Sen de benim hükmümü kabul etmeseydin, ben de bununla seni delik deişk ederdim."
Bu tarihi davanın görüldüğü mahkeme binası bugün İstanbul'un Üsküdar ilçesinde Gülfem mahallesi, eski mahkeme sokak no:11 deki binayı işaret ediyor.