Orijinalini görmek için tıklayınız : Bana Gelen Bir Mail, Paylaşmak İstedim
11 kişi bir helikopterden sarkan halata asilidirlar.
10erkek ve bir kadın.İp herkesi taşıyacak kadar güçlü olmadığı için
birinin birakmasi gerektigine karar verirler yoksa düşeceklerdir.
Bu kişinin kim olacağına karar veremezler, ama o anda kadin çok
etkileyici bir konuşma yapar.Tamamen gönüllü olarak ipi
birakabilecegini söyler.çünkü bir kadin olarak,kocası için, çocuklari
için ve aslında genelde erkekler için her seyi birakmaya alisik oldugunu
söyler, hem de karşılıksızca.Hikayesini bitirir bitirmez, tüm
erkekler onu alkislamaya başlarlar....
Bu hikayeyiAkıllı
bir kadına gönderin ki bugün gülümsemek için bir nedeni olsun.
Tüm erkeklere de gönderin kihayatın gerçeğini bir kez
dahaanlasınlar...
:)))
hadi canım femoli bu böyle değil şöyle kardeşim.. nerden çıkardın kadınların akıllı erkeklerin salak olduğunu... dediğim gibi bu olay öğle değil şöyle.... aşağıdaki yazılarımı alıntılarımı takip edin... he he he he he..... ::::)))))))))))))9
Akşamdan kalma adam, büyük bir başağrısı ile sabah uyanmış.
Zorlukla gözlerini açıp, yerinden doğrularak, şöyle bir etrafına bakınmış.
Komodinin üstünde bir bardak su ve iki aspirin duruyor.
Yatağın ayakucundaki sandalyede elbiseleri temiz ve ütülenmiş.
Aspirinleri içerken, komodindeki not dikkatini çekmiş;
"Sevgilim, günaydın.
Kahvaltın mutfakta.
Ben alışverişe çıkıyorum, erken dönerim.
Seni seviyorum".
Kalkıp, giyinmiş ve kahvaltı için mutfağa gitmiş.
Bakmış oğlu oturmuş, kahvaltı ediyor.
Masada da kendi servisi ve gazeteleri duruyor.
Oturmuş, kahvaltısına başlamış ve oğluna sormuş;
- Evlat, dün gece ne oldu, biliyor musun?
- Evet, dün gece saat 3'ü geçiyordu, sarhoş olarak eve geldiğinde.
Önce koridordaki sandalyeyi devirdin, ardından kustun,
daha sonra da odanın kapısına kafanı çarptın, bir gözün morardı.
Adam, şaşırmış vaziyette:
- Anlayamadım. O zaman niye herşey temiz, kahvaltı hazır ve gazetem alınmış?
- Onu mu soruyorsun ? Annem seni sürükleyerek yatak odasına götürüp,
pantalonunu çıkarmaya çalıştığında,
"Bayan, beni yalnız bırakın, ben evli bir adamım" dedin.
mod lar sakın yazılarımı birleştirmeyi düşünmeyin... :::))))))))))))))) plase....
Çerez tabağı teoremi-1
Galatasaray Lisesi'nden bir arkadaşım hâlâ evlenemedi.Geçenlerde
"Yeter artık. Evlen de çoluk çocuk sahibi ol" dedim. Aşağıdaki teoriyi aktardı:
Bir kuruyemiş tabağı kalabalık bir grubun önüne geldiği zaman
sırasıyla önce antepfıstıkları, ardından bademler, sonra fındıklar gider.
En sona beyaz ve sarı leblebiler kalır. Eğer belli bir yaşa kadar evlenmemişsen de durum farklı olmaz. Ya kalan leblebiler ve ayçekirdekleri ile idare edersin, ya da olur ya bir fıstık bulurum diye tabağı karıştırır durursun..
Çerez tabağı - 2
Geçen hafta bir türlü evlenemeyen bir arkadaşımın, ileri yaşta evlenmekle, çerez tabağı arasındaki benzerliği anlatan görüşlerini aktarmıştım.
Bu yazı üzerine, bazı okurlarımdan eklemeler geldi. Ben tabakta en sona kalanların sarı ve beyaz leblebiler olduğunu yazmıştım.
Mektep arkadaşım MerihTüzün şöyle yazmış:
"Sevgili Fatih, aynı tabakta ucu açılmamı kabuklu şam fıstıkları da kalır. Herkes bir eller, bakar ama kimse açmaya cesaret edemez, tabağa geri bırakır.
Onlara ulaşmak cesaret ister.
Dişine güveneceksin kıracaksın ki, içinde gizlediği lezzete ulaşabilesin.
Ama risklidir, dişini kırabilirsin."
Merih haklı..
Şairin dediği gibi: "Daha ne güzellikler vardı derinlerde. Bazen
korktuk.. Bazen gücümüz yetmez.........
Başından büyük bir aşk geçmemiş her kadın için bu bir eksikliktir; başından büyük bir aşk geçmiş her erkek için ise bu bir fazlalıktır.
Erkeğin hayatında belki bir aşka yer vardır. Kadının ise aşkında belki bir hayata...
Erkekler deli gibi aşık olurlar, zamanla akıllanırlar. Kadınlar ise akıllı gibi aşık olurlar, zamanla delirirler.
Aşk, kadını ve erkeği farklı etkiler. Aşık olan kadının gözünde başka hiçbir şeyin değeri kalmaz.
Aşık olan erkeğin gözünde ise her şey yeniden değerlenir. Çünkü aşık
kadın "nasıl
olsa bitecek" sezgisi ile hareket eder. Aşık erkek ise "nasıl olsa sonsuza
dek sürecek" yanılgısıyla... Aşık kadınlar bu yüzden hep endişeli ve
huzursuzdurlar; aşık
erkekler ise melekler gibi dingin ve aptallar gibi bön.
Aşık olmak erkeğe yakışır. Kadına asla. Kadına yakışan sadece aşktır.
Aşksız bir erkek kendini kölesiz bir efendi gibi hisseder, aşksız bir
kadın ise
efendisiz bir köle.
Kadın Ne İster?
Ne mi ister? Hepsini ister. Ve aynı anda.
Peki erkekler ne ister? Hem sevgili karıları, hem de haremleri olsun
isterler.
Peki neden korkarlar? Hem karısız hem de haremsiz kalmaktan korkarlar.
Kadın erkeğinin kendisine kul köle olmasını ister; olunca da ondan
nefret eder.
Erkek ise kadının kendisine köle olmasını istemez; olunca da onu sever.
Bir erkek kadından bıktığı için onu terk eder; bir kadın ise erkeğinden
sıkıldığı
için. Arada çok önemli bir fark var. Bir erkek doyduğu için kadınından
bıkar. Bir kadın ise
doyamadığı için erkeğinden sıkılır.
Erkek kadının fiziksel görüntüsüyle; kadın ise erkeğin şehvetiyle
tahrik olur.
Onun için kadınlar karşılarındakini anlarlar; erkekler ise sadece görünen
dünyayı.
Kadın terk edildiği ve aldatıldığı zamanlarda, bir de boşanırken hiç
tereddüt
etmez. Kararlı, şuurlu ve son derece akıllı biçimde bütün strateji ve
nokta hücumu taktikleriyle delirir.
Delilik, kadınların aklıdır. Ve sadece bu özellikleri bile, onların
erkeklerden
daha üstün
kabul edilmeleri için yeterli bir sebeptir..
Kadınlar, sezgileriyle her şeyi bilirler. Erkekler ise akıllarıyla
hiçbir şeyi
bilemezler.
Kadınlar her şeyi görürler. Göremediklerini duyarlar.Duyamadıklarını ise
sezerler. Dişilik yalnız algı kapılarını değil, bütün telepati, sezgi,
altıncı his ve üçüncü göz kapılarını açan LSD, Mescaline, Psilosibin kadar
güçlü bir iksirdir.
Kadınların sezgileri o kadar olağanüstüdür ki, onları erkeklerden çok
daha üstün
saymamak için hiçbir neden yok.
Sezgi de neymis mi dediniz? Aklın eli, kolu, gözü, kulağı ve burnudur.
Aklın
dürbünü, pusulası ve radarıdır. şahini ve tazısıdır. Kapanı, tuzağı ve
oltasıdır. Sezgi en kurnaz
avcıdır. Sezgi olmasa ne bilim ne felsefe ne sanat olurdu.
Akıl mı? Akıl sezginin uşağıdır. O kadar..
Yılmaz Erdoğan
Evlilik.....
Inanmadigim halde icerisinde 17 seneyi bitirdigim bir kurum benim icin...
17 sene de (abartmiyorum) 40 cift arkadasimin son verdigi kurum ayni
zamanda da...
Evliligimin bu kadar uzun surmesinin gizi belki de kuruma
inanmamaktan geciyor. Evliligi toplumun dayattigi sekilde
yasamamaktan... Nedir bu dayatmalar? Erkegin muhakkak kadindan yasca
buyuk olmasi, egitim seviyesinin erkegin lehine ya da en azindan
esit olmasi bunlarin sadece ikisi... Olmaz, yurumez diyor toplum...
Erkek yasca buyuk olmali ki, kadina "hot" dediginde oturmali
kadin... Ya da yumusatiyorlar; efendim kadin erkekten once coktugu
icin (hani dogum filan) kucuk olmaliymis yasi...
Egitimde de boyle...
Kadinin cok okumusu bilmis olurmus, evde kalmakmis layiki....
ESIM BENDEN 2 YAS BUYUK; Ne "hot" dememe gerek kaldi 17 senede, ne de
benden once coktu... Yillar icinde ben yaslandikca o genclesti, "oo
omer bey kapmisiz citiri" esprilerine muhattap dahi oldum.
ESIM 3 UNIVERSITE BITIRDI; ben bi taneyi 9 senede bitirdim... Ne o
bana bilmislik tasladi, ne ben ona ezik baktim...
Kulaga gelen muzik tekse de, onu olusturan notalar farklidir der
Halil Cibran... Bunu unutmadik biz. Ben konusurken o dinledi, Ben
dinlerken o konustu 17 sene. O ofkeliyken ben, ben ofkeliyken o
"haklisin bitanem..." dedik, ofke bitip firtina duruldugunda "ama bi
de boyle dusun" de dedik fikrimizi savunurken.
Farkli insanlar olarak gormedik birbirimizi, ayni amac icin savasan
neferlerdik bu hayatta...
Asla bilmedik ne kadar para kazandigimizi, ortak cuzdanimizdan
gerektigi
kadar aldik...
Ne kadar calarsa calsin masanin ustunde telefonu, kim bu saatte
arayan karsi cins diye sorgulamadik da ama...
Sevginin en buyuk dostuydu bizim icin "guven"... Ve guvenin ardina
saklanmis bir "saygi" vardi daima...
Ne kavgalar, ne badireler atlattik 17 senede... Eee ulkeler neler
gordu,
biz cekirdek aile mi sutliman yasayacaktik...
Oyle bir girdik ki birbirimize, ben ilk kez odamin disinda yattim bi
gece, misafir odasinda... Gece yarisi kapi acildi, esim "ne yapiyosun
burda" diye sordu kapinin esiginden, "uyuyorum" dedim buz
gibi
bi sesle... Gitti, gelmesi 1 dakikasini almisti elinde yastikla...
"kay yana" dedi daracik yatakta. "ne yapiyosun?" dedigimde "benim
yerim senin yanin, sen gelmezsen ben gelirim"
dedi... Anladim ki o gece, en uzun kavgamiz yat saatine kadar surecek...
Ve bence dogrusu da bu... Ozen gosterdik o gunden sonra, evin her
yerinde kavga ettik, yatak odamiz haric... Kirsak da zaman zaman
kalplerimizi, asla kin tutmadik birbirimize...
Toplum kurallariyla oynasaydik bu oyunu belki de 41inci cift
olacaktik o
listede... Ama oyunun kurallarini biz koyduk... Ne de olsa bizim
oyunumuzdu, oynanan...
Evlilik;
Hesapsiz icine dalinmasi gereken bir oyun bence... Topluma
kulaklarini tikayarak hemde... Ne benim, ne de bizim sozlerimizle...
Sadece gonlunuzden gectigince...
Dediği gibi Ataol Behramoglunun
burdaki en güzel yazı budur... tabi anlayana... *DEJAVU*
Yalnız kadınlar
Yeryüzündeki birçok cümle içinde benim canımı en yakanlarından biri, bir kadından duyacağım şu kısa cümledir.
- Erkekler benden korkuyor.
Bunu duyduğumda, "yalnız bir kadınla" karşı karşıya olduğumu anlarım.
Mutsuz olduğunu da...
Son zamanlarda, beğendiği erkeklerden istediği cevapları alamadığını da...
Akşam çökerken, karlı dağların arasından ilerleyen adam ıssız bir yamaca dayanmış bir ev görür.
Eve yaklaştığında kapı açılır ve elinde tüfeğiyle, düşman bakışlı genç bir kadın belirir.
- Hemen git buradan, der, yoksa ateş ederim.
Adam yorgundur, açtır, uykusuzdur, yaralıdır.
Sadece o geceyi geçirecek bir yer aradığını, kötü bir niyeti olmadığını anlatmaya çalışır ama kadın hep aynı cümleyi tekrarlamaktadır.
- Hemen git buradan, yoksa ateş ederim.
Kadının kararlı olduğunu gören adam çaresizce arkasını dönüp yürümeye başlar. Kadın, ya adamın yıkılmak üzere olduğunu anlatan bitkin yürüyüşüne acıdığından ya da adamın gerçekten sığınmaktan başka bir niyeti olmadığını sezdiğinden arkasından seslenerek çağırır.
- Gel.
Adamı eve alır. İçerde bir de bebek vardır.
Yemek ısıtıp adama verir. Sonra ona, alet edevatın durduğu soğuk bir odada yer gösterir.
Adam o kadar yorgundur ki, bir yatağın olmamasına aldırmaz, yere bir battaniye serip yatar.
Biraz sonra kapısı açılır ve geceliğiyle kadın gözükür.
- İstersen, der, içerde yatabilirsin.
Adam eşyalarını toplayıp içeri girer, kadının yatak odasında ne yapacağını bilemeden ayakta durur.
Kadın, adama bakar,
- Yanıma yatıp, başka bir şey yapmadan bana sarılır mısın?
Adam kadının yanına yatar, kadına sarılır. O halde birlikte uyurlar.
Amerikan İç Savaşı’nda yaşanan dramları anlatan filmdeki birçok acı içinde galiba beni en çok etkileyen, kocası savaşa gittikten sonra o dağ başında yapayalnız yaşayan kadının o cümlesi oldu.
- Yanıma yatıp, başka bir şey yapmadan bana sarılır mısın?
Acaba kaç kadın, sadece bir sarılışı özlediği için aslında pek de istemediği sevişmelere razı olmuştur?
Acaba kaç kere, sarılıştan sevişmeye, şefkatten şiddete çok geniş bir yelpazeye yayılmış olan tensel arzularının çeşitliliğini, sadece bir tek tensel arzu bilen erkeklere anlatamadıkları için, erkeklerin sevişme isteklerine evet deyip, o sevişme içinden kendi ihtiyaçlarını almışlardır?
Hem ruhları hem tenleri, duyguların ve dokunuşların binbir çeşidine açık ve duyarlı olan kadınlar hayatın içinde tek başlarına kaldıklarında, hissettikleri yalnızlık bir erkeğinkinden çok daha yoğun ve derin olur.
Erkeklerin duygu ve ten dünyası geniş bir çimenlik gibi dümdüz uzanırken onlarınki, içinde çiçeklerin, ağaçların, sarmaşıkların, çeşitli otların, bitkilerin büyüdüğü karmaşık bir bahçe gibi yayılır, bu bahçeye bir el değmediğinde yabanileşip vahşileşir, birçok duygu yeterince sulanmadığında solgunlaşır, sarmaşıklar zehirli bir telaşla etrafa yayılır.
İçlerinde gezdirdikleri o ıssız bahçelerden yükselen yabanyemişi kokularının keskinliğini, seslerinin hafifçe solduğunu, neşeli gülüşlerin altında bir hüznün ve asla itiraf edilmek istenmeyen bir ürkekliğin fısıltısının titreştiğini hissedersiniz.
Çalınmayan bir piyano gibi dururlar hayatın içinde, tuşlarının tozlanacağından, bir daha hiçbir zaman o eski parlak tınılarının duyulmayacağından endişe ederler.
Geceleyin, gün boyu hangi kimlikle dolaşıyorlarsa o kimlikten soyunup yalnız bir kadın olduklarında, yataklarına yorgunca otururlar.
Yatağın kenarında, yorganın altına girmeden önce bir an hayatlarını düşünürler.
Bir yerde bir hata yapmış olduklarına dair isimsiz ve nedensiz bir pişmanlık belirir içlerinde.
Bütün o ruhsal ve tensel istekleri onlara birer düşman gibi gözükür.
O istekleri zaman zaman inkar etmek isterler ama hiçbir zaman başarılı olamazlar.
Ve bazen, yalnızlıktan ürküp, asla yapmayacaklarına inandıkları yanlışları yaparlar.
Yeryüzündeki birçok cümle içinde benim canımı en yakanlarından biri, bir kadından duyacağım şu kısa cümledir.
- Erkekler benden korkuyor.
Bunu duyduğumda, "yalnız bir kadınla" karşı karşıya olduğumu anlarım.
Mutsuz olduğunu da...
Son zamanlarda, beğendiği erkeklerden istediği cevapları alamadığını da...
Anlarım ki, telaşlı ve bu telaş yüzünden kendini üzecek hatalar yapıyor.
İstediğinde ona "sadece" sarılacak, istediğinde başkalarına hiçbir zaman gösteremeyeceği arzularının "karanlık" yanlarını onu hiç yargılamadan, aynı zevki alarak paylaşacak, istediğinde ona şiddetle istediğinde şefkatle dokunacak; onun kuşkularla çırpınan ruhunu bazen bakışlarıyla, bazen usul sesiyle yatıştıracak, duygularının ve teninin kat kat yükselen teraslarında onunla dolaşacak birini arayıp da bulamadığında...
İşte o zaman, telaşlı ve tedirgin ruhu, biraz hoşuna giden bir erkeği bütün isteklerini anlayıp paylaşacak biri olarak görecek, o erkeğin gerçek yüzünü duygular dünyasının büyülü çanağında kendi istediği yüze çevirecektir.
Ve, hemen ona doğru koşacaktır.
Erkek ise, onun kendisini nasıl gördüğünü hiç anlamayacaktır.
Onun kendisinden ne istediğini de...
Kendisine yaklaşmak, yakınlaşmak isteyen kadına, zihninin tek penceresinden bakacak, onun şefkat dolu bir sarılıştan dostça bir sohbete kadar yayılan geniş arzularını tek bir arzunun, tensel bir ihtirasın işareti olarak görecektir.
Karşılıklı acıklı bir yanılgı yaşayacaklardır.
Tuhaf bir çarpılmayla, hayatta belki de en çok sevdiği şey olan kadın vücudunu binlerce yıllık alışkanlıklarla zihninin ele geçmez derinliklerinde "günahkarlık ve ayıp"la bir tutan erkek, kendisini beğenen kadının isteklerini küçümseyecektir.
Kendisine bütün arzuları ve sıcaklığıyla gelen kadını yalnızca vücudundan tutacak, onun ruhuna ve duygularına hiç aldırmayacak, kendi erkekliğinin çekiciliğine hayran kalırken kendisini beğenen kadının zekasını da, ayrıcalıklı özelliklerini de pek fark etmeyecektir.
Her zaman olmasa da genellikle telaşlı "yalnız kadınlarla" erkekler arasındaki oyun böyle oynanacaktır.
Kadın, ilk sevişmeden sonra telefon neden çalınmıyor diye kuruntular içinde kendi kendini yerken, erkek iyice doymuş egosuyla mutlu bir gergedan yavrusu gibi bir ağacın dibinde uykuya çekilecektir.
Kadın beğenilmediğini sanacak, kadınlığının, çekiciliğinin, zekasının yetersiz olduğu kaygısına kapılacaktır.
Ağacın altında mutlu uykusuna yatmış gergedan yavrusunun başına gidecek, "Sen beni tam anlayamadın, ben aslında çok zeki, çekici bir kadınım" diye anlatmaya başlayacaktır.
Erkek bunu da anlamayacaktır.
O, kadının gene aynı istekle geldiğini düşünecektir.
Bir keman virtüözüyle bir sağırın ilişkisine dönüşecektir ilişkileri, kadın kemanının bütün seslerini duyurmak için uğraşacak ama bu sesler erkeğin içine ulaşmayacaktır.
Kadının telaşı bundan sonra daha da artacaktır.
Birçok güzel, başarılı, ünlü kadının hiç beklenilmeyen skandalların, kendisini utandıracak olayların parçası olmasında, sanırım, onun "kötü bir kadın" olmasından çok "yalnız bir kadın" olmasının payı vardır.
Belki de sadece, "Yanıma uzanıp, başka bir şey yapmadan bana sarılır mısın" demek istemiş, çok özlediği bir sarılış karşılığında beklenmedik maceraların parçası haline gelmiştir.
Yalnız kadın olmak zordur.
Ruhundan, teninden, vücudundan yayılan bir istekler senfonisinin hiç duyulmaması, bütün bu seslerin bir dinleyicisi olmaması, onu bomboş bir salonda konser veren büyük bir orkestra gibi kederlendirir.
Üstelik erkekler, onun incelikli arzularının, özlemlerinin farkında bile değildirler.
Onun bir başka insanın belki de sadece sıcaklığını hissedebilmek için attığı adımlara küçümseyerek bakarlar.
O kadınların birçoğu, böyle bir küçümsenmenin hedefi olmamak için hayatın içinde ya olduğundan çok soğuk, ya olduğundan çok daha saldırgan ve alaycı yaşamak zorunda kalır.
Yalnızlık, gittikçe derine işleyen bir pas gibi kimliklerini kemirir, onları başkalaştırır.
Onların bütün varlıklarından yükselen senfonilerini duymaz kimse.
Seslerine kulak verenler de genellikle o seslerin arasından sadece bir tanesini duyarlar.
Bu, korkutur onları.
"Yalnız bir kadın" olmak, yalnızlığın kendisinden bile daha ürkütücü hale gelir.
Halbuki, birçok güçlü isteğin içinde belki de en çok istedikleri, söylemeyi en çok arzuladıkları, o basit cümlede gizlidir.
- Yanıma yatıp, başka hiçbir şey yapmadan bana sarılır mısın?
neyse bugünlük bu kadar yeter yarın devam ederiz.. he he he...
ali kemal abi naaptın sen ya...
özellikle son yazı kimi yerlerine katılmasam da hepsi ayrı ayrı güzel... :)
İkinci el erkekler
Pop şarkıcısı Pınar Aylin, Kelebek'te diyor ki: "İnsan ilişkileri sahte... Etrafıma bakıyorum; genç kızlardan biz yaşta kadınlara kadar herkes, gerçeğini bulamamaktan şikâyetçi... Annelerimizin zamanındaki ilişkiler mumla aranır hale geldi. Adam gibi adam istiyorum, ama zor; bunu da biliyorum. Çünkü benim dengim, 40 yaş grubudur. E o yaştaki 'adam gibi adamlar'ın çoğu evli... Bir arkadaşım 'Artık ikinci elleri bekleyeceğiz' demişti. Doğru!"
* * *
Ananevi erkekler, "İlle de sıfır kilometre olsun" takıntısındayken, 40 yaş grubu kadınlarda "artık" ikinci ele talep oluşması ilginç...
Daha da ilginci, Pınar Aylin'in aynı röportajda, boşanmak için gün saydığını söylemesi...
Yani bir "ikinci el" de kendisi çıkarmak üzere...
Böyle bakınca, herkesin bir yandan kendisininkini elden çıkarmaya çalışırken, öte yandan da öbürlerininkine göz attığı, bereketli bir ikinci el araba pazarına benziyor ilişkiler...
Üstelik bazıları sadece göz atmıyor, göz koyuyor da...
Yakında "Arkadaş arıyorum" sitelerinde şöyle ilanlar okuyacağız:
"Bayandan... az kullanılmış, yıpranmamış... takasta kullanılabilir."
* * *
Ne oldu da ilişkiler böyle piyasaya düştü, "sahte"leşti?
Neden kadınlar "adam gibi adam" bulamamaktan dertli?
Annelerimizin zamanındaki ilişkiler nereye gitti?
"Artık domatesin bile hakikisi bulunmuyor" demek kolay...
Ama işin daha derin boyutları var.
Geçenlerde Van'da dinlediğim bir öyküyü yazmıştım:
Köyün en güzel kızı, daha bahçe çitinden ötesini tanımadan çirkin bir delikanlıya kaçmış. Dağın öbür yamacındaki köye gitmişler. Orada yakışıklı oğlanlarla evli kızlar "Niye bu çirkine kaçtın" diye sorunca boyun bükmüş bizimki:
"Dünyanın bu kadar büyük olduğunu bilsem, buna kaçar
mıydım hiç..."
* * *
Çağımız kadını, dünyanın büyüklüğünü fark ediyor giderek...
Bir önceki kuşağa göre, erkeklerle daha fazla karşılaşıyor.
"Annelerimiz gibi" evlendirildiği erkeğe mahkûm değil artık...
Seçenekleri artıyor.
Eskisi gibi boyun eğmiyor; itiraz ediyor; beğendiğini de beğenmediğini de söylemekten çekinmiyor.
Yeni kadının meydan okuyuşu, asırlık iktidarını kaybeden erkeği ürkütüyor. Erkek, ne istediğini bilen, cesur kadın karşısında nasıl tavır alacağını bilemiyor. Sahteleşiyor.
Öte yandan, iş dünyasındaki rekabete, eş dünyasındaki rekabet ekleniyor.
Kentli kadın, ayakları üzerinde durabildikçe yoruluyor, bağımsızlaştıkça yalnızlaşıyor.
Sonunda bazıları, Pınar Aylin'in dediği gibi, "ne kadar güçlü olsa da, erkeğin varlığını hissetmek istiyor."
Hatta bazen, annesinin dönemindeki rol dağılımını özlemeye başlıyor.
* * *
Aylin de o rol dağılımı uğruna "mesleğinin zirvesindeyken evliliği seçmiş. Gözü başka bir şey görmemiş."
Hata da burada işte...
Kadının erkek için kendinden vazgeçmesi, kendisini mutsuz ettiği gibi, ona "mesleğinin zirvesindeyken" âşık olmuş erkeği de soğutuyor.
"Annelerimiz" için aşk, bir elmanın iki yarısı olabilmekti.
Artık kimse yarım kalmak istemiyor.
Gün, kendi başına tam elma olmayı başarabilenlerin, aynı dalda yan yana durabilmesinin günüdür.
Sen ne yaptın bilader kopardın olayı....
Soluksuz okudum desem yeridir..
Powered by vBulletin® Version 4.2.5 Copyright © 2025 vBulletin Solutions, Inc. All rights reserved.